top of page
Ara
  • Seçkin AYDIN

“I can’t carry my grandma, i can also not eat her or wear her”

Güncelleme tarihi: 20 Tem 2023

Türkçe için aşağı ininiz.

2015

Fruit Leather made of Cooked Grape Juice, Sewing Thread

40 x 40 x 3 cm.


“I can’t carry my grandma, neither can I eat or wear her”

This work is the representation of a memory that belongs to my childhood spent in war abondoning me through the weakest layer between itself and the outer world after causing a great hole in my soul/self -like a spreading prulence in my body. Just as I left my childhood dreams once…


My childhood dreams were generally based on survival strategies; since surviving in that geography really required effort and chance in those days.


About twenty years ago (I was 14 at the time), when the State's legitimate violent institutions (there were also illegitimate ones) announced that we had to leave the district we lived in for our safety, we had to obey the announcement. From our previous experiences, we both knew that they were very serious; as they had made themselves clear enough.


It was time to hit the road again. Our previous exile had been within walking distance for one day, one night, one river and seven mountains away to a village. This time we went to the same place; we had no choice.


What we had to give up on the way and what we lacked in previous exiles had taught us that we should make more rational decisions about the cargo we would take with us on this journey. When taking cargo, you have to determine both personal and existential as well as vital things according to the season, the distance to be traveled and the duration of the departure/stay/return: Food, clothing, memories and/or your most precious things…

And I had developed a pretty genious idea: With the leather fruit my grandma had given me, I would have sewn a couple of clothes and worn them on my actual ones, and eat them as rolls with the walnut in its pocket when I get hungry. So, I would both protect myself from the cold and feed on the things I had to carry. My plan was ready, and it seemed that it would work out pretty well. I was going to open this to my family and suggest the same thing to them as well. As I was preparing myself to tell them this idea, I heard them talking.


The conversation was exactly like this: my grandma was too old and sick to make that journey through. Moreover, because of her illness she was too fat to be carried. So, she couldn’t come with us. My uncle decided not to leave her alone in her- may be their both- last days, to a lonely and dreadful death.

Hearing this conversation among the family elders, I gave the fruit leather, which my grandma had given me, to her back, because I had understood that I couldn’t have carried what I really needed.


I couldn’t carry my grandma, neither could I eat or wear her..

I left my childhood dreams, fruit leather, and my grandma back and I took a great burden that would fill my soul and haunt my body instead.


So, twenty years later, this shirt I have made from fruit leather made of cooked grape juice is the delayed and painful birth of my childhood dream that I thought I left behind, the burden that I grew up in me, that aged with me and no longer fit in my body/soul.


Seçkin Aydın, 2015.



----------------------------------0--------------------------------------------


“Babaannemi Taşıyamam, ayrıca onu ne yiyebilirim ne de giyebilirim”

Bu çalışma, savaş içinde geçen çocukluğuma ait bir anımın -içimde giderek yayılan bir irin gibi-, benliğimde koca bir çukur açtıktan sonra dış dünyayla kendisi arasındaki en ince tabakadan sızarak ve içimde kocaman bir boşluk bırakarak beni terk etmesinin temsilidir. Tıpkı bir zamanlar benim de çocukluk fantezilerimi terk ettiğim gibi…


Çocukluk fantezilerim genellikle hayatta kalabilme stratejileri üzerineydi; çünkü o zamanlar, o coğrafyada hayatta kalabilmek, gerçekten çaba ve şans gerektiren bir durumdu/eylemdi.


Yaklaşık yirmi yıl önce (14 yaşındayım o zamanlar) Devlet’in meşru şiddet kurumları (meşru olmayanlar da vardı) güvenliğimiz için, yaşadığımız ilçeyi terk etmek zorunda olduğumuzu anons ettiklerinde, anonsa uymak zorundaydık. Zira, ne kadar ciddi olduklarını daha önceki deneyimlerimizle iki taraflı olarak sabitlemiştik.


Yine yollara dökülme zamanıydı. Önceki gidişlerimizi bir gün, bir gece, bir nehir ve yedi dağ yürüme mesafesindeki bir köye yapmıştık. Bu seferkini de aynı yere yaptık; başka da seçeneğimiz yoktu.

Önceki gidişlerimizden edindiğimiz deneyimler, bize bu yolculuk boyunca yanımıza alacağımız yük tercihlerinde daha rasyonel kararlar almamız gerektiğini -yolda vazgeçmek zorunda kaldıklarımızla veya eksikliğini yaşadıklarımızla- öğretmişti. Yük alırken, mevsime göre, gidilecek mesafe ve gidiş/kalış/dönüş sürelerine göre hem şahsi ve varoluşsal hem de yaşamsal şeyleri tespit etmek zorunda kalırsınız: Yiyecek, giyecek, hatıralar ve/veya en değerlileriniz…


Ben de, oldukça dâhiyane sandığım bir fikir geliştirmiştim: babaannemin bana verdiği pestillerle birkaç kat elbise dikip, bunları gerçek elbisemin üstüne giyecektim ve acıktıkça ceplerindeki cevizlerle yuvarlayıp yiyecektim. Böylelikle, taşımak zorunda olduklarımla hem soğuktan korunacak hem de karnımı doyuracaktım. Planım hazırdı ve harika işleyeceğe benziyordu. Konuyu evdekilere açıp, aynısını onlara da önerecektim. Onlara konuşmaya hazırlanırken, onların kendi aralarındaki konuşmayı duydum.

Konuşma tam olarak şöyleydi: babaannem bu yolculuğu yapamayacak kadar yaşlı ve hasta idi. Hastalığından dolayı taşınamayacak kadar da çok kiloluydu. Bu yüzden bu yolculuğa bizimle çıkamayacaktı. Amcam ise – belki de ikisinin de- bu son günlerinde onu yalnız ve korkulu bir ölüme terk etmemek için yalnız bırakmama kararı almıştı.


Aile büyükleri arasındaki bu konuşmayı duyduktan sonra, babaannemin bana vermiş olduğu pestilleri getirip ona geri vermiştim; çünkü asıl ihtiyacım olan şeyi taşıyamayacağımı anlamıştım.


Babaannemi Taşıyamadım, ayrıca onu ne yiyebildim ne de giyebildim..

Çocukluk fantezilerimi, pestilleri ve babaannemi orda bırakıp, içimi dolduracak kadar ve tüm bedenimi saracak kadar ağır bir yük almıştım yanıma.

Bu olaydan yirmi yıl sonra yaptığım bu pestilden gömlek, hep içimde büyüttüğüm, benimle büyüyüp yaş alan ve artık içime sığmayan bir yükün, bir zamanlar terk ettiğimi sandığım çocukluk fantezimin gecikmiş, sancılı bir doğumudur.

Seçkin Aydın, 2015.




137 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page